5.The Maze Runner (Labirent Ölümcül Kaçış)
Fantastik Bilim kurgu türündeki bu film Açlık Oyunları'na çok benziyor. Filmde sarp kayalıklar
kadar yüksek duvarlardan(aynı winterfelldeki gibi kocaman) oluşan bir labirent var, içinde ufak bir köy var ve bu köyde sadece erkekler yaşıyor. Her ay sonu yeraltından buraya kafesin içinde yiyeceklerle birlikte bir kişi gönderiliyor. Gelen herkesin hafızası silinmiş ve neden buraya geldikleri konusunda kimsenin en ufak bir fikri yok. Tek bildikleri labirentin kapılarının gündüz açılıp,gece kapandığında içerde kalanın birdaha sağ çıkamadığı. Filmin başında gruba katılan esas oğlan bu olayı çözmeye çalışır ama herşeyin sebebinin kendisi olduğunu, herşeyin bir deney olduğunu anlar.Ama nasıl bir deney? Esas çocuk bir gece labirente girmek zorunda kalır,dev bir örümcekle mücadele eder. O geceden sonra artık herkeste daha çok merak uyanır ve bir kısmı labirente girmek ister diğer taraf istemez. Örgütlenmeler sonunda labirente giren grup,maceralardan sonra kendilerini hafızalarını kaybettikleri odada bulur. Labirent deneyinden başarılı geçenlere bir video izletilir.Videoda dünyaya yayılan bir virüsün herkesi yok ettiği, sadece bu labirentte kalanların virüse bağışıklığı olduğu ve virüse karşı direnç oluşturmak için kullanıldıkları,yaşlı sevimsiz bir bayan prof tarafından anlatılır(101 dalmaçyalıdaki saçı beşiktaşlı kötü teyze).
İzletilen videonun sonunda yaşlı profesörün kendi kafasına kurşun sıkması ve sonrasında ekranın karıncalanması filmin en komik sahnesiydi bence. Zaten direk orda videonun da düzme olduğunu anlar insan.Filmin sonunda gençleri bir grup asker korumaya alır, yok olmaya yaklaşmış dünyada başka bir harabe şehre götürür. Aslında bu da tamamen psikolojik bir deneyin devamıdır. Bir deney için bukadar maliyetli işlere neden girdikleri ise tamamen bir muammadır. Hadi hayırlısı inşş.. Devam filmi gelsin öğreniriz belki.
IMDB:7.3 Sinemalar.com:8.5
4.The Judge (Yargıç)
kadar yüksek duvarlardan(aynı winterfelldeki gibi kocaman) oluşan bir labirent var, içinde ufak bir köy var ve bu köyde sadece erkekler yaşıyor. Her ay sonu yeraltından buraya kafesin içinde yiyeceklerle birlikte bir kişi gönderiliyor. Gelen herkesin hafızası silinmiş ve neden buraya geldikleri konusunda kimsenin en ufak bir fikri yok. Tek bildikleri labirentin kapılarının gündüz açılıp,gece kapandığında içerde kalanın birdaha sağ çıkamadığı. Filmin başında gruba katılan esas oğlan bu olayı çözmeye çalışır ama herşeyin sebebinin kendisi olduğunu, herşeyin bir deney olduğunu anlar.Ama nasıl bir deney? Esas çocuk bir gece labirente girmek zorunda kalır,dev bir örümcekle mücadele eder. O geceden sonra artık herkeste daha çok merak uyanır ve bir kısmı labirente girmek ister diğer taraf istemez. Örgütlenmeler sonunda labirente giren grup,maceralardan sonra kendilerini hafızalarını kaybettikleri odada bulur. Labirent deneyinden başarılı geçenlere bir video izletilir.Videoda dünyaya yayılan bir virüsün herkesi yok ettiği, sadece bu labirentte kalanların virüse bağışıklığı olduğu ve virüse karşı direnç oluşturmak için kullanıldıkları,yaşlı sevimsiz bir bayan prof tarafından anlatılır(101 dalmaçyalıdaki saçı beşiktaşlı kötü teyze).
İzletilen videonun sonunda yaşlı profesörün kendi kafasına kurşun sıkması ve sonrasında ekranın karıncalanması filmin en komik sahnesiydi bence. Zaten direk orda videonun da düzme olduğunu anlar insan.Filmin sonunda gençleri bir grup asker korumaya alır, yok olmaya yaklaşmış dünyada başka bir harabe şehre götürür. Aslında bu da tamamen psikolojik bir deneyin devamıdır. Bir deney için bukadar maliyetli işlere neden girdikleri ise tamamen bir muammadır. Hadi hayırlısı inşş.. Devam filmi gelsin öğreniriz belki.
IMDB:7.3 Sinemalar.com:8.5
4.The Judge (Yargıç)
Bu filmde Ironman Robert Dorney ciddi, üçkağıtçı,başarılı ve zenginden yana bir avukat rolünde.
Birgün annesinin ölümü üzerine çocukluğunun geçtiği ama oralı olmaktan utandığı kasabayı ziyaret etmek zorunda kalır. Geldiğinde babasının ondan daha çok utandığını ve soğuk davrandığını farkedersiniz. Baba evlat arasındaki bu soğukluğun sebebi aynı Kuzey-Güney dizisi gibi bir araba kazasıdır. Meğersem avukatımız küçükken abisiyle arabada giderken sorumsuzca bir kaza yapmış ve abisinin elinin sakatlanmasına sebebiyet vermiş (abisi aşırı yetenekli beyzbolcuymuş). Neyse sonra tüm kasabanın tanıdığı ve saygı duyduğu yargıç babası bir cinayetten tutuklanır ve oğlu bunun avukatlığını yapmak zorunda kalır. Filmde en vurucu sahne duruşma sahnesidir. Çünkü baba suçlu olduğunu ve adamı kasten öldürdüğünü düşünür(tam hatırlamıyor kanser olduğundan dolayı kullandığı kemateropi ilaçları unutkanlık yapıyor) ve aşırı dürüst olduğu için yalan söylemek istemez, oğlu da böyle bir durumda babasını savunmakta çok zorlanır ki bu dava hayatının ilk başarısızlığı oluverir. Babası tutuklanırken gözleri dolar, o sırada hırsından mı yoksa babasına üzüldüğünden mi ağlar bu sorunun cevabı da filmin son sahnesindedir.
Benim için de en önemli sahnelerden biri baba ve oğulun evdeki tartışmasıydı. Çünkü orada babanın yıllardır oğlunu yaptığı kaza yüzünden kabullenmediğini,sürekli yatılı okullara yolladığını, oğlunun hiçbir başarısını umursamadığını öğrenirsiniz. Avukatın neden böyle hırslı kendini ispatlama derdinde olduğunun sebebini anlarsınız.
IMDB:7.6 Sinemalar.com:8.0
3.Unutursam Fısılda
Türk aile yapısının "elalem ne der?" mantığını eleştiren Çağan Irmak filmlerinden biri daha.. Sanırım
zamanında bu adam "ben yönetmen olacağım baba!" diyerek evden kaçmış.Bu seferki filmde şarkıcı olmak isteyen bir genç kız var ve aşık olduğu gencin hayalleri de aynı. Başta kız çocuğa aşık mı? diye pek emin olamıyorsunuz.Sanki hayallerine daha çok aşıkmış gibi geliyor ama sonrasında esas oğlan ölünce ona duyduğu sadakati gördüğünüzde kıza saygı duyuyorsunuz. Bir de ablasının defterini çalmasını da başta yargılıyor insan ama kızımız sonra bunu da telafi ediyor.Babam ve oğlum tadındaki filmde yine Çağan Irmağın bir film için neden bukadar beklediğini diyaloglara bakınca görüyorsunuz. Özellikle iki yaşlı kardeş arasındaki tartışmada yaşanan dialoglar çok çarpıcıydı. Deli dolu ailesini hiçe sayarak hayallerinin peşinde koşmuş ve bunun bedelini ağır ödemiş bir küçük kızkardeşle; oturaklı,donuk, tüm ailesinin yükünü üzerinde taşımayı tercih etmiş ve sonrasında yine büyüklüğünü göstermiş bir ablanın hikayesi bu aslında.
Bir de Farah Zeynep çok içten bir oyuncu,adeta pozitif bir enerji veriyor umarım son zamanda Türk sinemasında onu sürekli görmemiz bir Özgü Namal dönemi gibi sadece bir dönemden ibaret olmaz.
IMDB:7.6 Sinemalar.com:6.3
2.Gone Girl (Kayıp Kız)
Son dönem izlediğim fimler içinde gördüğüm en harika kurgu bu filme aitti. Filmde bir kadının
tehlikelisinin erkeğin tehlikelisinden daha tehlikeli olduğu kanaatine varıyorsunuz. Filmin başrollerini Ben Affleck ve Rosamund Pike paylaşıyor tabi bir dee How I Met Your Mother'ın Barney Stinson'ı var.
Rosamund çok başarılı ve zengin bir bayan Ben'le birbirlerine aşık olup evleniyorlar. Kadın sonra birden bire ortalıktan kayboluyor. Bizim Ben gene karısı mı kaybolmuş yoksa kurşun kalemimi belli değil. Polislere gayet telaşsız,sakin cevaplar veriyor. Başta sırf buyüzden Ben nekadar saçma bir oyuncu insan karısı ölse öylemi oynar diyorsunuz ancak daha sonra Ben'in bir sevgilisi çıkıyor ortaya ozaman tamam anlaşıldı karısına neden üzülmediği diyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz meğersem bu kaybolma olayı çatlak,piskopat karısının kurmacasıymış.Sonra diyorsunuz adam bu deli kadını aldatmakta haklı zaten az bile yapmış. Yani kısacası film, insanı önce ters köşe sonra düz köşe yaparak bir ters bir düz gidiyor. Başta kadın size harika güzel mükemmel bi insan gibi geliyor sonra bu kadının aslında mükemmel bir çatlak olduğunu görüyorsunuz. Öyleki kadın kaçmadan önce, kocası tarafından öldürülmüş gibi göstermek için litrelerce kanını mutfak parkesine döküp temizlemekten kaçınmamış, adamı cinayetten zanlı duruma düşürecek şekilde alakasız olayları aylarca yazdığı bir günlük tutmuş, hamile komşusunun idrar örneğini alıp acısınlar diye kendisini hamile gösterecek deliller bırakmayı bile ihmal etmemiş.
Tabi herşey kadının planladığı gibi gitmiyor. Saklandığı yerde parasını çalıyorlar (o an bi gereksiz acıdım). Sonra Barney'i arayıp yardım istiyor. Bizim Barney de bu kadına küçüklükten beri aşıkmış hemen koşa koşa yanına geliyor. Ona bir ev ayarlıyor . Eve de ev demeye bin şahit lazım. Köşk mü desem yalımı desem. İç dizaynı da aynı How i Met dizisindeki gibi çok teknolojik. Bir an dev ekran tvsini açıp bu kızı da etkilemek isteyecek sandım. Neyse bizim deli kadın tvde kocasının "gel seni özledim" çağrısını duyunca aşkı ağır basıyor. (Halbuki adam halka kötü görünmemek için gel demişti). Sonunda bizim deli Barney'i öldürüp kocasına geri dönüyor ve herkesi (kocası dışında) öldürdüğü adamın onu kaçırdığına ve kendini nefsi müdafa ettiğine inandırıyor.
Adamcağız başta halka kötü görünmemek için bundan ayrılamaz, kadınla ayrı odalarda kapısını kitler uyur WC ye bile kadın birşey yapacak korkusuyla küçük çocuk gibi koşa koşa gider. İlerleyen zamanlarda tam kadından ayrılmak isterken, kadın suni yolla ondan hamile olduğunu söyler adam artık hiç ayrılamaz ve sonsuza kadar mutsuz leş bir hayatları olur.
IMDB:8.5 Sinemalar.com:8.7
1 numaralı filmi bir sonraki sayfada yayınlayacağım aazzsoonra!!!!
Birgün annesinin ölümü üzerine çocukluğunun geçtiği ama oralı olmaktan utandığı kasabayı ziyaret etmek zorunda kalır. Geldiğinde babasının ondan daha çok utandığını ve soğuk davrandığını farkedersiniz. Baba evlat arasındaki bu soğukluğun sebebi aynı Kuzey-Güney dizisi gibi bir araba kazasıdır. Meğersem avukatımız küçükken abisiyle arabada giderken sorumsuzca bir kaza yapmış ve abisinin elinin sakatlanmasına sebebiyet vermiş (abisi aşırı yetenekli beyzbolcuymuş). Neyse sonra tüm kasabanın tanıdığı ve saygı duyduğu yargıç babası bir cinayetten tutuklanır ve oğlu bunun avukatlığını yapmak zorunda kalır. Filmde en vurucu sahne duruşma sahnesidir. Çünkü baba suçlu olduğunu ve adamı kasten öldürdüğünü düşünür(tam hatırlamıyor kanser olduğundan dolayı kullandığı kemateropi ilaçları unutkanlık yapıyor) ve aşırı dürüst olduğu için yalan söylemek istemez, oğlu da böyle bir durumda babasını savunmakta çok zorlanır ki bu dava hayatının ilk başarısızlığı oluverir. Babası tutuklanırken gözleri dolar, o sırada hırsından mı yoksa babasına üzüldüğünden mi ağlar bu sorunun cevabı da filmin son sahnesindedir.
Benim için de en önemli sahnelerden biri baba ve oğulun evdeki tartışmasıydı. Çünkü orada babanın yıllardır oğlunu yaptığı kaza yüzünden kabullenmediğini,sürekli yatılı okullara yolladığını, oğlunun hiçbir başarısını umursamadığını öğrenirsiniz. Avukatın neden böyle hırslı kendini ispatlama derdinde olduğunun sebebini anlarsınız.
IMDB:7.6 Sinemalar.com:8.0
3.Unutursam Fısılda
Türk aile yapısının "elalem ne der?" mantığını eleştiren Çağan Irmak filmlerinden biri daha.. Sanırım
zamanında bu adam "ben yönetmen olacağım baba!" diyerek evden kaçmış.Bu seferki filmde şarkıcı olmak isteyen bir genç kız var ve aşık olduğu gencin hayalleri de aynı. Başta kız çocuğa aşık mı? diye pek emin olamıyorsunuz.Sanki hayallerine daha çok aşıkmış gibi geliyor ama sonrasında esas oğlan ölünce ona duyduğu sadakati gördüğünüzde kıza saygı duyuyorsunuz. Bir de ablasının defterini çalmasını da başta yargılıyor insan ama kızımız sonra bunu da telafi ediyor.Babam ve oğlum tadındaki filmde yine Çağan Irmağın bir film için neden bukadar beklediğini diyaloglara bakınca görüyorsunuz. Özellikle iki yaşlı kardeş arasındaki tartışmada yaşanan dialoglar çok çarpıcıydı. Deli dolu ailesini hiçe sayarak hayallerinin peşinde koşmuş ve bunun bedelini ağır ödemiş bir küçük kızkardeşle; oturaklı,donuk, tüm ailesinin yükünü üzerinde taşımayı tercih etmiş ve sonrasında yine büyüklüğünü göstermiş bir ablanın hikayesi bu aslında.
Bir de Farah Zeynep çok içten bir oyuncu,adeta pozitif bir enerji veriyor umarım son zamanda Türk sinemasında onu sürekli görmemiz bir Özgü Namal dönemi gibi sadece bir dönemden ibaret olmaz.
IMDB:7.6 Sinemalar.com:6.3
2.Gone Girl (Kayıp Kız)
Son dönem izlediğim fimler içinde gördüğüm en harika kurgu bu filme aitti. Filmde bir kadının
tehlikelisinin erkeğin tehlikelisinden daha tehlikeli olduğu kanaatine varıyorsunuz. Filmin başrollerini Ben Affleck ve Rosamund Pike paylaşıyor tabi bir dee How I Met Your Mother'ın Barney Stinson'ı var.
Rosamund çok başarılı ve zengin bir bayan Ben'le birbirlerine aşık olup evleniyorlar. Kadın sonra birden bire ortalıktan kayboluyor. Bizim Ben gene karısı mı kaybolmuş yoksa kurşun kalemimi belli değil. Polislere gayet telaşsız,sakin cevaplar veriyor. Başta sırf buyüzden Ben nekadar saçma bir oyuncu insan karısı ölse öylemi oynar diyorsunuz ancak daha sonra Ben'in bir sevgilisi çıkıyor ortaya ozaman tamam anlaşıldı karısına neden üzülmediği diyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz meğersem bu kaybolma olayı çatlak,piskopat karısının kurmacasıymış.Sonra diyorsunuz adam bu deli kadını aldatmakta haklı zaten az bile yapmış. Yani kısacası film, insanı önce ters köşe sonra düz köşe yaparak bir ters bir düz gidiyor. Başta kadın size harika güzel mükemmel bi insan gibi geliyor sonra bu kadının aslında mükemmel bir çatlak olduğunu görüyorsunuz. Öyleki kadın kaçmadan önce, kocası tarafından öldürülmüş gibi göstermek için litrelerce kanını mutfak parkesine döküp temizlemekten kaçınmamış, adamı cinayetten zanlı duruma düşürecek şekilde alakasız olayları aylarca yazdığı bir günlük tutmuş, hamile komşusunun idrar örneğini alıp acısınlar diye kendisini hamile gösterecek deliller bırakmayı bile ihmal etmemiş.
Tabi herşey kadının planladığı gibi gitmiyor. Saklandığı yerde parasını çalıyorlar (o an bi gereksiz acıdım). Sonra Barney'i arayıp yardım istiyor. Bizim Barney de bu kadına küçüklükten beri aşıkmış hemen koşa koşa yanına geliyor. Ona bir ev ayarlıyor . Eve de ev demeye bin şahit lazım. Köşk mü desem yalımı desem. İç dizaynı da aynı How i Met dizisindeki gibi çok teknolojik. Bir an dev ekran tvsini açıp bu kızı da etkilemek isteyecek sandım. Neyse bizim deli kadın tvde kocasının "gel seni özledim" çağrısını duyunca aşkı ağır basıyor. (Halbuki adam halka kötü görünmemek için gel demişti). Sonunda bizim deli Barney'i öldürüp kocasına geri dönüyor ve herkesi (kocası dışında) öldürdüğü adamın onu kaçırdığına ve kendini nefsi müdafa ettiğine inandırıyor.
Adamcağız başta halka kötü görünmemek için bundan ayrılamaz, kadınla ayrı odalarda kapısını kitler uyur WC ye bile kadın birşey yapacak korkusuyla küçük çocuk gibi koşa koşa gider. İlerleyen zamanlarda tam kadından ayrılmak isterken, kadın suni yolla ondan hamile olduğunu söyler adam artık hiç ayrılamaz ve sonsuza kadar mutsuz leş bir hayatları olur.
IMDB:8.5 Sinemalar.com:8.7
1 numaralı filmi bir sonraki sayfada yayınlayacağım aazzsoonra!!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder